26 Ağustos 2012 Pazar

GÜL BABANIN GÜLLERİ



HAYALİ CİHANA DEĞER
Osmanli'nin sadece bir yeniçeri kiyafetiyle Almanlari Fransizlarin elinden ve talanindan nasil kurtardigini gösteren maziden elmas bir tablo:
19.yüzyilda Almanya'nin Mülhaym sehrindeki Ren nehrinin bir yakasinda Almanlar, öbür yakasinda da Fransizlar oturuyordu. Fransizlar, her sene nehrin Almanlardaki kismina geçip mahsulün tümünü toplayip götürüyorlardi.
O siralar, birligini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çikaramiyorlardi tabi. Her sene böyle olunca çareyi Osmanli Sultanina durumu yazip, imdat istemekte bulurlar. Mektupta söyle demektedir:
"Fransizlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden aliyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dagitan bir imparatorlugun sultani, Islamiyetin de halifesisiniz. Bizi bu zulümden kurtarin. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkani saglayin."
Çöküs faslina girildigi bir zamana denk gelen yardim istegini inceleyen padisah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnizca asker elbisesi göndermeyi kafi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanir. Saskina dönen Almanlar, çuvali alip mektubu okurlar:
"Fransizlar korkak ademlerdir. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kiyafetini görmeleri kafidir. Çuval içindeki Osmanli askerinin elbiselerini adamlariniza giydirin. Mahsul zamani, nehrin görülecek yerlerinde dolastirin. Karsidan gören Fransizlar için bu kafidir."
Bag bahçe sahipleri hemen Osmanli askerinin kiyafetini kapisirlar. Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kiyafetinde, nehir kiyisinda dolasmaya baslarlar. Ertesi gün, karsidan gelen haber, Almanlarin sevinç çigliklari atmalarina sebep olur:
"Osmanlilardan imdat geldigini düsünen Fransizlar, korkudan köylerini de terkederek iç kisimlara dogru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermistir."
Bu olay, Mülhaymlilarin gönüllerinde taht kurmustur. Giydikleri yeniçeri kiyafetlerini, daha sonra Mülhaym'a bagli Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar. Sehrin en yüksek binasina da Osmanli bayragi asarlar. Ayrica, halen olayin yildönümünde de sehirde bir karnaval düzenleyip hadiseyi temsilen kutlarlar.

GÜL BABA'NIN GÜLLERİ
Fatih Sultan Mehmed'in yerine geçen oğlu ikinci Bayezıd avdan dönüyordu. Bir an önce saraya varıp
dinlenmeyi düşünürken atını durdurdu, havayı kokladı ve derin derin nefes alıp ferahladıktan sonra sordu: 

"- Bu güzel kokular da nereden gelir böyle?" 
Yanındaki vezirlerden biri cevap verdi: 
"- Devletlü Padişahım! İstanbul kuşatmasına katılan gazilerimizden tabiat aşığı biri vardır ki, O'na Gül Baba derler. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyardır. Şu yamaçları güllerle ve dahi türlü çiçeklerle donattı. Bu hoş kokular O'nun bahçesinden gelmektedir." 
Padişah, vezirin anlattıklarını tebessümle dinliyordu. Sözlerini bitirince kararını bildirdi: 
"- Merhum babamın bu gazi askerini ziyaret etmek isterim!" 
Artık yorgunluklar unutulmuştu. Gül Baba'nın kulübesine doğru yürüdüler. Kulübeye doğru yaklaştıkça gül kokuları artıyor, insanın gözü - gönlü açılıyordu. Değerli misafirlerin geldiğini gören Gül Baba koştu, onları kapıda karşıladı. Padişah, daha atından inmeden sordu: 
"- Savaşta bastığı yeri sarsan, barışta oturduğu yeri gül bahçesine çeviren yiğit asker, selam sana!" Gül Baba mahçup olmuştu, güçlükle konuşabildi: 
"- Sizden böyle iltifatlar görmek bizim için ne büyük şereftir Sultanım, sağolun!" 
"- Sen ki, İstanbul'u fetheden ordunun bir neferi olarak şereflerin en büyüğünü almışsın Gül Baba. O büyük şerefin yanında bizim sözlerimizin hükmü mü olur?" 
Gül Baba tebessümle başını öne eğerken Padişah atından indi ve Gül Baba'nın gösterdiği mindere bağdaş kurup oturdu ve O'nun kendi elleriyle pişirdiği kahveyi yudumlayıp yorgunluğunu giderdi. Sonra da şöyle bir tekliftebulundu: 
"- Dilersen seni saraya alayım. Artık çalışma da yaşlılık devrini dinlenerek geçir!" 
"- Sağolun Sultanım! Burada oturmak benim için daha iyi. Amma bir iyilik yapmak istersen, 
şu kulübemin bulunduğu yere bir mektep - medrese yaptır ki, memleketimizin çocukları ilim - irfan öğrensinler!" 

Gül Baba'nın sözleri Padişah'ı çok duygulandırmıştı. Yerinden kalkarken O'nu mutlu edecek cevabı verdi: 
"- Gönlün rahat olsun Gül Baba, dilediğin olacaktır!" 
Sonra bahçeyi gezdiler... 
Padişah gülleri okşuyor, eğilip kokluyor ve yanındakilerle konuşuyordu. Bu arada Gül Baba da özenle seçtiği gülleri koparıp demet yapıyordu. Padişah ayrılırken O'na bir demet sarı, bir demet kırmızı gül verdi. 

Padişah gülleri alıp kokladı, bağrına bastı ve atını sürüp gitti. 

Kısa zaman sonra ise Gül Baba'nın kulübesi yıkıldı ve oraya büyük bir bina yapıldı. Zaman içerisinde okul oldu, hastane oldu ama hep insanlığa hizmet etti. 1868 yılında "Mekteb-i Sultani" adıyla yeni bir kimliğe bürünen 
okul, Cumhuriyet döneminde de "Galatasaray Lisesi" adını aldı. 
Gül Baba'nın Sultan İkinci Bayezıd'a verdiği o güzel kokulu sarı ve kırmızı güller önce bu lisenin, sonra da Galatasaray Spor Kulübü'nün sembolü oldu. 
Gül Baba'nın türbesi bugün de orada, okulun bahçesindeki yeşillikler arasında duruyor ve ziyaretçilerinden fatihalar bekliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder